31 Ocak 2014 Cuma

Shakespeare Üçlemesi (3): “Othello” (Antalya DT)



OTHELLO

UYARI: “Bir önceki yazım olan “Fırtına”yı okumadıysanız bu yazıyı okumayınız.


William Shakespeare’in 1603 yılında yazdığı trajedi türündeki eser, birçok opera ve filme konu olmuş, 1930’lu yıllarda ise “Arab’ın İntikamı” adıyla çadır ve halk tiyatrolarında oynanmış. Orijinal metin 5 perde ve Devlet Tiyatroları gibi köklü bir kurumda sadece 3 kez sahnelenmiş. (1954-55 ve 78-79 sezonu Ankara, 2012-13 sezonu Antalya)  

“Shakespeare Haftası” kapsamında seyrettiğim üçüncü ve son oyun olan “Othello” Antalya Devlet Tiyatrosu yapımı. Rejisör ise bir önceki yazımda (Fırtına) yer alan Malcolm Keith Kay. Salona girdiğim an kendime şu soruyu sordum: “Acaba dekor tasarımcısı aynı mı?” Genelde teknik ekibe bakar, kafamda bazı şeyler kurar ve oyunu öyle seyrederim. Bu sefer yoğunluktan dolayı olsa gerek atlamışım. Oyun bitiminde ilk işim dekor tasarımcısına bakmak oldu. Baktıktan sonra karşıma çıkan ismin aynılığını görünce (Hakan Dündar), kendime neden o soruyu sorduğumu daha net anladım. “Fırtına”da olduğu gibi bu oyunda da saydam ve bütün sahneyi kaplayan, projektör yardımıyla birtakım görüntüler aktaran perde ile karşılaştım. Tek farkı, bu sefer daha oyun başlamadan görüntüler hareketlendirilmişti.

Çok geçmeden bir benzerlik daha gördüm sahnede. Sol taraf aynalarla kaplıydı. O an bende şimşekler çaktı. Yaratıcılıktan uzak, kopya bir sahneleyiş yöntemiyle oyunu izleyeceğimi anladım. Yazılarımda genellikle rejiye ve dekora ayrı ayrı bölümler ayırırdım fakat bu yazıda bunu yapmak epey güç. Bu nedenle iç içe değerlendirmeyi uygun gördüm. Hatta kostümü ve müziği de araya sokmaya karar verdim. (Dekorist ve rejisör aynı olunca bu istediğim daha da arttı) Belli ki rejisör dekora fazla müdahale etmiş. Dekoristin yaratıcılığını elinden alarak kendi “kopya”sını oluşturmuş. Ben Hakan Dündar’ın yerinde olsam kendi tabirimle “İkinci bir Malcolm Keith Kay vak’ası” yaşamamak için bu işe hiç bulaşmazdım. Hakan Bey, “Cyrano de Bergerac” (Ankara DT) oyun dekoruyla bana göre (Şimdiye kadar izlediğim oyunlar arasında) en iyi dekor tasarımına imzasını atmıştı. Herhalde o zaman rejisör baskısı yoktu.

Oyunda anlamlandıramadığım bir sürü şey var. Bilindiği üzre Othello Mağripli bir asker. Mağrip ise Kuzey Afrika’da. (Günümüzde Fas, Cezayir ve Tunus’u içine alan bölgede) Haliyle siyahi. Dediğim gibi bu bizim bildiğimiz tarafı. Aslında başka tarafı yok ama rejisör olduğuna inanmış olacak ki Othello’yu Uzak Doğulu yapmış. Malcolm Keith Kay,  “yaptım demekle olmaz” sözünün doğruluğuna beni bir kez daha inandırdı. Madem Othello Uzak Doğulu oldu neden karşımda siyahi olarak duruyor. Yarı Mağripli yarı Uzak Doğulu mu? Son yazdığım soru cümlesi ne kadar mantıksız öyle değil mi? Ben bu oyunda mantıksız olan daha çok şey gördüm. Othello’nun siyahi Uzak Doğulu olması sadece “görünen” kısmı. (Ben de esmerim, yoksa yoksa…….)

Gelelim Uzak Doğu’nun felsefesine. “Yin-Yang” yani karşıtlıklardan doğan ilişkiyi simgeleyen sembol, dekorun ana hatlarını oluşturmuş. Gerçi sadece siyah kısmı bu hattın oluşumuna katkı sağladığı için pek de “karşıtlık” olduğu söylenemez. Bu siyahlık başa bela! Mekan algısı ve bilgisinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Shakespeare haftası kapsamında izlediğim üç oyunun üçünde de bu algıyı bulamadım. Allahtan metin elimdeydi de fazla zorluk çekmedim. (Bu cümlenin detayı yazı sonundadır) Zorluk çekenler için olsa gerek rejisör, saydam perdede oluşturduğu görüntülerle izleyiciye kolaylık sağlamak istemiş. “Hiçbir şey anlama en kolayı bu” demiş! Bir an nerede oturduğum konusunda bile şüpheye düştüm. Olay Venedik ve Kıbrıs’ta geçiyor. Bu iki yer ismi de oyunda belirtiliyor. Ona rağmen Uzak Doğu. İlginç.. Ve “Aynalar”. Onlar orada neden var? Cevap çok açık: “Eyletmen beni, söyletmen beni, ağlatman beni, aynalar… aynalar…” (Fırtına’yı hatırlayın)

Projektör ve perdeyi değerlendirmek gerekirse, başlangıcın “estetik açıdan” beni etkilediğini itiraf etmeliyim. Sonradan da bu etkiyi kaybettiğimi üzülerek belirtmeliyim. Kanın (Kırmızı bir tül) perde gerisinde, suda dalgalanıyor gibi gösterilmesi etkilendiğim kısımdı. Ama şöyle bir etraflıca düşününce, oyun boyunca kan görmediğimi hatırladım. İlk görüntü çok mühimdir. Oyun hakkında bilgi verir, ilerisini şekillendirir. Eser ve sahnede ölümün varolup, kanın olmaması kırmızı tülün etkisini geçersiz kılmış. Geçersiz olan bir diğer görsel ise, yanan çorak arazi görüntüsü. Finalde yer alan alevler sahnenin özünü anlatmaya yetmiş diye yazacak iken çorak arazi bu cümleyi kurmamı engelledi. O arazi neyi anlatmış, anlatmaya çalışmış ya da anlatamamış?

Malcolm Keith Kay, Uzak Doğu dövüş sporlarını (Karate, Aikido, Tekvando) kılıçlı, oklu düello sahnelerinde kullanmış. Oyun içerisinde, yazdığım üç sporun üçü de olmayabilir. Hangisi hangisidir ben pek bilmem. Gördüklerim bana bunları yazdırıyor. Othello, yanına gelenlerin karnına önce elinin tersiyle vuruyor daha sonra da iki eliyle karşısındakinin kollarına vuruyor. Karşısındaki de bir dizini yere koyarak selam veriyor. Sahnenin sol bölümü mavi ışıklandırma ile Othello’ya, sağ bölümü ise kırmızı ışıklandırma ile İago’ya ayrılmış. Bu durum bende ringe çıkacak iki boksörü çağrıştırdı. Oyundaki tellal (Karakterlerden biri tellal’ın söyleceği sözü söylüyor) köşeleri duyurur ve karşılaşmayı başlatır diye bekledim ama olmadı. (İyi ki) Kırmızı kısmın yani İago’nun alçakta, Othello’nun ise yüksekte konumlandırılışları amacına uygun olmuş. Amaç neydi? Boks mu? Her neyse karıştırdım devam edeyim..   

Hazır Uzak Doğu dövüş sporlarından bahsetmişken kostüm tasarımı hakkındaki düşüncelerimi de araya sıkıştırayım. Othello hariç tüm erkek karakterler siyahlar içerisinde. Aklıma yine “Fırtına” geliyor. “Acaba kostüm tasarımcısı da mı aynı?” diye düşünüyorum. Sonra aynı olmadığını öğreniyorum. (Candan Günay) “Dük” karakteri, (Venedik’in reisi) tahminimce Uzak Doğu dövüş sporları ustası. Bana bu tahmini yaptıran Dük’ün “siyah kuşaklı” olması. Başındaki Çin dövmeleri, saçını tepede toplaması da bu kanımı güçlendiren faktörler arasında. Zaten bütün olaylarda “hakem” olan o. Othello ise ilk başlarda beyaz sonraları siyah. (Kostümü) Yani son raddeye varmış ama görevi elinden alınıyor (?) Söylemiştim bu siyah başa bela! Bu kadar siyahlık bence yeter. Biraz da beyazlıktan bahsedelim. Desdemona ve Emilia’nın beyaz kostümleri, her ne kadar  iyiliği ve saflığı betimlese de incelikten yoksun tasarımları ile yaş farkını gözetmemesi durumu anlamsızlaştırmış. Bu arada Othello’nun kostümüne baktığımda “gizli Matrix” olduğunu keşfettim ve şöyle bir tanımlama yaptım: “Uzak Doğulu bir Matrix Mağriplisi”. Nüfus cüzdanını merak ediyorum…

Müzikleri dinlediğimde yapanın Çinli olduğuna kanaat getirdim. Çok iyi biliyor Çin işkencesini. Arada bile müzik devam ediyordu. Bir dur! Topu topu 10 dakikamız var kafamızı dinleyelim. Fuayeye çıktım kar etmedi, dışarı çıktım yağmurun sesini bastırdı. İşkence değil de nedir? Uzak Doğu’nun ezgilerini taşıyan müziklerde ağırlıklı olarak üflemeli enstrümanlar kullanılmış. Kimileri “dinlendirici” der ama bende daha çok uyuşturucu bir tesir bıraktı. Sahne üzerinde ise vurmalı çalgılar kendini göstermiş. Gong ise şüphe çeken sahnelerde yerini bulmuş. Bunların aksine Othello ile İago’nun tartıştığı sahne Uzak Doğu esintileri yerine daha batıya kayan ve sahnenin ruhunun canlanmasına hiçbir yardımı dokunmayan ölüm, ayrılık, hüzün gibi duyguların hakim olduğu duygular taşıyor. Bana başka bir ülkeye geçmişlik hissi verdi. “Fırtına” ile olan ortak nokta ise, “sözlü” müziğin varlığı. Bestecinin adını yazmak isterdim ama belirtilmemiş. Zaten broşür de göremedim.  

Işık tasarımcısı (Namık Gürsoy) karanlık olmayı tercih etmiş. Çıkmaza girilen sahnelerde ya da duyguların yoğun yaşandığı yerlerde bu uygulama yapılsaydı bir amaç taşıdığını söyleyebilirdim fakat baştan sona her sahnenin karanlık olarak tasarlanmasını benim aklım almadı. Üzerinde düşünmekte istemedim. Çünkü bir nedeninin olduğuna inanmıyorum. Dekor yanlarında sıra sıra dizilen ışıkları takip etmekten son derece gözüm yoruldu. Dikkati oyun ve oyuncu hariç her şeye çekiyor. Yeri gelmişken söyleyim ışık tasarımını görünce aklım yine “Fırtına”ya gitti. “Bu kadar da olmaz, bu benzerlikleri sen uyduruyorsun” diyebilirsiniz. Sizin söylediğiniz cümleden “bu benzerlikleri sen uyduruyorsun” kısmını çıkararak bende söyledim..

Akseaurlarda ön plana çıkan, sopa üzerine takılı mask. Sopayı kullanan Othello. Oturuş biçimi yoga yapar gibi. Desdemona’nın boğulduğu yastık da siyah. (Bu kısım bir sonraki bölümde daha detaylı açıklanacaktır) Othello’nun kulağı normale uygun olarak küpeli. Bunu Uzak Doğulular’a anlatmak zor olacak.  Efektler yapay. Senatonun yaptığı toplantıda izleyiciler, toplantıya katılan üyeler olarak konumlandırılmış. Senato başkanının her cümlesinin sonunda gelen yapay alkış efekti samimiyetten uzak. Benim yerime o (?) alkışlıyor. Ve en rahatsız edici problem: “Sis”. Ne lüzumu var? Oyuna hiçbir etkisi yok. Ayrıca çok yoğun. Sis olmasa ne olurdu? diye düşündüm. Tek kelime ile yanıt bulabildim: “İyi”.  Bundan sonrası metin ve çeviri ile ilintilidir.

Çeviriyi Özdemir Nutku yapmış. Benim elimdeki metnin çevirisi Mehmet Erdil’e ait. (Kitap Zamanı Yayınevi) Erdil, Desdemona için “fahişe” ya da “namussuz” diyor, Nutku “orospu.” Kibarlıktan dolayı değil ama fahişe daha uygun geldi bana. Ayrıca sürekli orospu kelimesinin tekrar edilmesini abartılı buldum. Metinde ise bazı budamalar ve değişiklikler var. Desdemona yastıkla değil, Othello tarafından ağızının tıkanmasıyla ölüyor. O zaman o kara yastıklar orada neden var? Othello kendisini, İago’da, Emilia’yı çakıya benzer bir kesiciyle öldürüyor. Ziya! Çakıyla aslan mı öldürdün??? Doğrusunu söylemek gerekirse ben “harakiri” yapacak sanmıştım. Sularını akıta akıta elma yeme ve elden dirseğe kadar yalama bölümlerine hiçbir mana veremedim. Bu kısımla bağlantılı olarak  karakterlerin boyut değiştirmesinden bahsetmek istiyorum. İago’nun cinsel dürtüleri aşırıya kaçmış. Sapık ile tecavüzcü arası bir noktada kendine yer edinmiş. Böyle bir tutumun tercih edilmesi, Uzak Doğu’da tecavüzün çok oluşundan dolayı mı? Benim midemi kaldırdı! Ve oyunun merkezlerinden biri olan mendil düşürme sahnesinde, mendili neden Desdemona değilde Othello yere attı? Hem de alenen.  

Ayrıca kavga sahnelerinde ve Othello ile İago’nun Desdemona hakkında konuştukları sahnede de (3. Perde 3. Sahne) birtakım budamalara şahit oldum. “Söğüt” adlı şarkıda yoktu. (Bu anlaşılabilir) Biraz da vurgu ve tonlamalardan bahsedeyim. Cassio ile Bianca sahnesinde (3. Perde 4. Sahne) Bianca’nın, ikinci repliğinden sonrası fazla yumuşak söylendi. Sahneye ve seyirciye işlemedi. Bu oyunda bir kez daha oyuncunun önemini anladım. Kimi çok hızlı, kimi çok sessiz, kimi çok abartılı kimi ise çok isteksiz konuşuyor ve oynuyordu. Haliyle anlamakta ve duymakta sıkıntı çektim. “Devlet Tiyatrosu Sanatçısı” kavramını düşündüm durdum. Klasik sahneleyiş tekniğinde yönetmenin yaratıcılığının sınırlandığına inanırım fakat böyle farklılıştırmaları gördükçe galiba en iyi klasik olanı diyorum. Oyuna fazlasıyla yabancılaştım ama Çin efektleriyle değil…

Kadro: Selim Bayraktar, Sertel Uğur, Ali Meriç, Orkun Yılmaz, Meltem Gülenç, Kader Özşen Gözpınar, Başak İşür, Bülent Ünsür, Ebru Tanrıver, Hüseyin Atav, Erol Karayılan, Yalçın Temmuz Yılmaz ve Toray Bostan.

Afiş ile ilgili açıklama: Rejisör, afişi içine sindirmiş ve Othello’yu kuklaya çevirmiş!

Oyunda geçen mekanlar (Sırasıyla)

PERDE 1
SAHNE 1: Venedik’te bir sokak
SAHNE 2: Başka bir sokak
SAHNE 3: Toplantı odası

PERDE 2
SAHNE 1: Kıbrıs’ta bir liman, limana yakın bir meydan
SAHNE 2: Bir sokak
SAHNE 3: Şatoda bir avlu

PERDE 3
SAHNE 1: Kıbrıs’ta şato önü
SAHNE 2: Bir oda
SAHNE 3: Kıbrıs: Kale bahçesi
SAHNE 4: Hisar önü

PERDE 4
SAHNE 1: Kıbrıs’ta şato önü
SAHNE 2: Aynı yer
SAHNE 3: Başka bir oda

PERDE 5
SAHNE 1: Kıbrıs’ta bir sokak
SAHNE 2: Hisarda bir yatak odası

Toplam sahne sayısı: 15


Not: Oyun 2 saat 20 dakika / 2 perdedir.


Ayrıntılı bilgi için: www.devtiyatro.gov.tr

Uyarı: Oyunda yoğun bir biçimde sis kullanılmaktadır.


Kaynaklar

Kitap Zamanı Yayınevi: Othello (2009 Basımı)

Vikipedia


EGE KÜÇÜKKİPER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder