AŞKA 103 ADIM
Usta senarist ve oyun
yazarı Neil Simon’un, 1963 yılında “Parkta Çıplak Ayak” adıyla yazdığı ve
1967’de aynı adla Gene Saks tarafından beyazperdeye uyarlanan oyun, geçtiğimiz
sezon Tiyatrokare tarafından yukarıda gördüğünüz isimle sahneye taşındı. Ana
eksende dört karakteri içeren oyun, yüksek temposu, zekice diyalogları ve
özellikle güncelleştirmeleriyle seyirciyi dinamik tutmakta oldukça başarılı. Bu
arada Neil Simon’un “Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum” adlı oyunu üç sezondur
Şehir Tiyatrolarında sahnelenmekte.
Evliliğin aşkı öldürüp,
öldürmeyeceğini tartışan bu keyifli oyunun konusuna değinecek olursak; altınıncı
katta ki kiralık evlerinde, eşyalarının gelmesini bekleyen yeni evli Mutlu ve
Melda çifti, görünürde “birbirileri için yaratılmışlar” hissi verse de
ilerleyen zamanlarda “zıt kutupların çekiciliğinden” kaynaklanan bir aşkın
egemen olduğunu anlıyorsunuz. Melda, özgürlüğüne düşkün, rahat, uçarı ve
sanatkar (ressam), Mutlu ise titiz,
disiplinli, ve “normal” kalmayı başarabilmiş başarılı bir avukat. Hatta bu
zıtlık, sevdikleri yemeklere kadar uzanıyor desem abartmış olmam. Böylesine
zıtlıklardan doğmuş bir evlilik hiç tuzsuz, bibersiz olur mu? İşte tüm bunlara bir de kayınvalide Saadet eklenince,
tuz-biber ihtiyacı da giderilmiş oluyor.
Durun daha bitmedi! Bir
de her olayın olmazsa olmazı “Bay Kamber” vardır bilirsiniz. Bu oyunun kamberi,
çatı katında yaşayan emekli Kaptan Hulki. Saadet, eşini kaybetmiş, yalnızlıktan
bunalmış, çalacak bir kapı arayan tipik kayınvalide örneği. Haliyle bu çalacağı
kapı da bizimkilerin mutlu yuvasından başka bir yer değil. Hulki ise dairesinin
kirasını ödeyemediği için, evine bir alt kattan yani Mutlu ve Melda çiftinin
yatak odalarından çıkmak zorunda kalan babacan ve tıpkı Saadet gibi yalnız
biri. Anlayacağınız Saadet ve Hulki,
oyunun ikinci çiftini oluşturmakta.
Yalnızlık, hoşgörü, aşk
ve sevgi gibi kavramlar üzerine temellendirilen metin, aynı zamanda kuşaklar
arası farkı da gözler önüne sermekte. “Değer” sözcüğünün kendine değerli bir
yer edindiği, aşkın yaşının olmadığı, ilişkilerde mutlaka orta oyun
bulunacağını ve en önemlisi pes etmek yerine mücadele edip zafer kazanmayı anlatan
oyun, özünde bu mücadeleyi evlerine yani mutluluğa ulaşmaları için aşmaları
gereken 103 basamaklık bir engel üzerine kurgulamış. Ucundan kıyısından da olsa
sanatın kendisine yer bulabildiği oyun, herkesin sanattan anlayamacağını,
kültür düzeyine göre sanatsal ürünlere verilen değerin ve yapılan yorumun
farklı olabileceğini göstermekte ders verir durumda. (Özellikle resim sanatı)
Bu arada “Sarı Işık” bölümü oyunun öz noktası.
REJİ
Oyunun konusuyla yeni
ismi, birbirine büyük uyum sağlayarak, hem oyunu daha ilgi çekici hale
getirmeye hem de metni daha anlamlı kılmaya yaramış. Güncelleştirmeler ise
oyunun içerisine sırıtmadan yerleştirilmiş ve oyunun dinamizmini arttıran baş
faktör konumuna gelmiş. Ayrıca erkek karakterin adının “Mutlu” olmasıda oyunun
ironisini arttırmış. “Kar” ise oyunun en güçlü metaforu. Kar yağmadan önceki o
buz gibi hava, ikiliye nüfuz ettiğinde bozulan ilişkileri, tıpkı kar yağdıktan
sonra ortalığı kaplayan sıcaklık ile aralarındaki buzların erimesi ve mutluluğa
ulaşmalarında etken bir rol oynamış. Uyarlama bir senaryoda müziklerin, türk
kültürünün özünü yansıtması takdire şayan bir olay. Tabii bu pastanın bu önemli
dilimi Nedim Saban’a ait. Geçtiğimiz sezonlarda “Leyla’nın Evi” (hala devam
etmekte), “Çelik Manolyalar” ve “Onca Yoksulluk Varken” adlı eserleride
başarıyla uyarlayan Saban, ustalığını burada da göstermiş.
DEKOR
– KOSTÜM – IŞIK - MÜZİK
İzbe, yıkık – dökük,
ufak ve pis bir ev görüntüsü veren dekor, oyunun ana temasına son derece katkı
sağlamış. Yerlerin
siyah - beyaz oluşu görsel zıtlığı vurgulamakta ve dekor içerisinde de
basamakların oluşu ironiyi sağlayan başka bir unsur olmakta başarılı. Ayrıca
zıtlıklardan doğan ilişkinin, yine zıtlıklardan oluşan bir dekorla
sağlamlaştırılması oyunun anlatım gücünü arttırmış. İlk perdede, biraz evvel
saydığım özelliklere sahip dekor, ikinci perdede yerini temiz, eli yüzü düzgün,
yaşanılabilir bir halde sergiliyor. Fakat görüntü düzeldiğinde ilişkiler
bozuluyor.
Bu ilişki yalnıza iki
kişinin birbirilerine duydukları aşktan öte insan ilişkilerini de kapsıyor. Kısacası
sadece ön yüzeyin güzelleşmesinin hiçbir işe yaramadığını, biraz daha derine
inilmesi gerektiğini, ve aksine kötü şartlarda bile mutluluğun ele
geçirilebileceğini yüzümüze çarpan oyun, bu mesajını dekor aracılığıyla
betimleyerek alkışı hak ediyor. Tabii bu alkış Erinç Gürses’e.
Kostümler Yeliz Buyruk
imzalı. Kış aylarında geçen oyun, kürk, palto, şemsiye gibi kostüm ve
aksesuarlarla atmosferi yaratır nitelikte. Fakat bütün karakterlerin kostümleri
bu amaca hizmet ederken, Melda’nın bahar aylarındaymışcasına giyinişi beni
yadırgattı. Oyunda özel bir ışık göremedim. Işık konusunda beni memnun eden
şey, devamlı kararıp, açılma olmaması idi. Bu sayede dikkat dağılımı önlenmiş
ve seyirci boş boş beklemekten kurtulmuş. Müzik ise diğer oyunlardan oldukça
farklı. Çoğu müzik iç öyküsel olarak sunulmuş. Müzik, oyunun içerisine
yedirilerek daha samimi bir hava yaratılmış. Bu da oyunun içinden süzülüp gelen
müziğin içinizi ısıtmasına yetmiş.
OYUNCULUKLAR
Öncelikle, tüm ekip
uyum içerisinde ve birbirilerini tamamlar vaziyette olduğunu söylemeden
geçemeyeceğim. Özge Özberk (Melda)
umduğumdan çok daha iyi bir performans gösterdi. Karakter anlatımında
belirttiğim tüm kişilik özelliklerini ruhuna yedirebilmiş. Oldukça doğal ve
ölçülü. Bülent Seyran (Mutlu), oyunculuğunu, oyun boyunca üzgünüm ama bana bir
türlü geçiremedi. Jest ve mimiklerini fazla abartmış. O kadar sahici ve doğal
olan bir oyunun konseptine uymamış. Umran Ertok (Hulki), tecrübesiyle göz
doldurarak, örnek bir oyunculuk teşkil etmiş. Yalnız iki sahnesi olan fakat
rolünün hakkını fazlasıyla veren Koray Kurt bence ümit vaadediyor. Ve Suna
Keskin (Saadet) yorum yapmak haddim bile olamaz. Oyunun yıldızı, ustası, bir
numarası…
Tiyatrokare seçtiği
oyunlarla kalitesinden ödün vermeden son gaz ilerlemekte. “Aşka 103 Adım”
önümüzdeki sezon da tiyatroseverler ile buluşacak. Emeği geçen herkesi kutlar,
alkışlarının bol olmasını dilerim.
Not:
Oyun 2 saat / 2 perdedir.
OYUNA DAİR FOTOĞRAFLAR
NEİL SİMON
(1927 - )
EGE KÜÇÜKKİPER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder